9 Aralık 2010 Perşembe

MARDİN’İN KURTARILAMAYIŞI!

MARDİN’İN KURTARILAMAYIŞI!

Gazetelerde bir haber çıktı geçenlerde, ‘Her yıl büyük bir coşku ile kutlanan 21 Kasım Mardin'in kurtuluş günü bundan sonra 'onur günü' olarak kutlanacak.’ diye.

Kutlamalardaki coşkunun, kime ait olduğu konusunda bir ayrıntıya girmemişti haber. Mesela bu coşku Mardin halkına mı aitti? Mardinliler her yıl 21 Kasım geldiğinde kendilerini coşku içerisinde sokağa atıp kutlamalara mı başlamaktaydı? Bilmiyoruz! Ya da halkta bayram gelmiş neyime havası hüküm sürerken… Bir takım devlet memurları, şehrin meydanında tören mi yapmaktaydı? Tabi törene ilkokul ve lise öğrencilerinin de, okulu asarak ( İdari izin mi? ) büyük bir sevinçle katıldığını eklememe gerek yok sanırım! Tören meydanın adının da, Mardin Cumhuriyet meydanı ya da Atatürk meydanı olması ihtimali var mı? Bilmiyoruz!

Mardinlilerde bu coşkunun olmadığına adım gibi eminim. Ama Mardin’de Mardinlilerin aklına bu tarihin kazınması için, 21 Kasım tarihinin bir ilkokula veya sokağa isim olarak verilmiş olduğunu tahmin ediyorsunuzdur umarım. Merak ettim, baktım, varmış. Bakınız: ‘Mardin 21 Kasım ilköğretim okulu’  Bu tahmini şuradan yaptım, ben Diyarbakır 5 Nisan ilkokulundan mezunum, yazıyı yazarken yanımdaki arkadaşıma sordum, Bandırma 17 Eylül ilkokulundan mezunmuş, her iki tarihte adı geçen memleketlerin kurtuluş günü! Bu kurtuluş günü rezilliğinde son nokta, Urfa – Diyarbakır arasında, yolcuların uğrak beldesi olan ‘Aligör’ de yaşanmıştı. Aligör’ün adı, Urfa’nın kurtuluş günü olan, 13 Nisan olarak değiştirilmişti. 

Gelelim habere konu olan meseleye; Türk Tarih Kurumu Mardin'in düşman işgaline uğramadığını belirtmiş. Mardin Artuklu Üniversitesi  Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Okutmanı Aysel Fedai’de, Mardin Belediyesi Meclis üyelerine bu konu ile ilgili sunum yapmış, Belediye Meclisi’de oybirliğiyle; ‘işgale uğramamış bir şehre kurtuluş günü düzenlemenin anlamsız olduğunu, 21 Kasım'ın bundan sonra "Mardin'in Onur Günü" olarak kutlanması’’ kararını almış.

Aysel Fedai, yaptığı sunumda daha çarpıcı iddialarda bulunuyor! Kendisinin ne kadar esprili bir insan olduğunu şu satırlarla daha iyi anlıyoruz "Mardin, Mondros Mütarekesi'nin ardından doğrudan işgale uğramamıştı. Ancak Urfa, Antep ve Maraş gibi komşu vilayetlerde meydana gelen olayların, Mardin halkını rahatsız etmemesi mümkün değildi. Mardin halkı, yaşanan işgaller karşısında tepkilerini ortaya koymaktan çekinmedikleri gibi, İngilizlerin başını çektiği bölgede ayrılıkçı bir hareket başlatma düşüncesine de alet olmadılar. Onlar bu zor günlerde ülkenin birlik ve bütünlüğüne sahip çıkmaktan başka bir şey düşünmüyorlardı. Mardin ateş açılmasına fırsat vermemiş ve buna istinaden çeşitli tedbirler almıştır. Bu vaziyet bizzat Mardin halkı tarafından ihdas edilmiş ve düşman burada silah istimaline cesaret gösterememiştir "  Nasıl ama…

Mardin halkı, düşmanın işgale yeltenememesine sevinsin mi? İşgale uğrayıp: Kahraman (Maraş), Gazi (Antep), Şanlı (Urfa) gibi sıfatlar alamadığına üzülsün mü, bilemedik! Tabi yedi bela Mardin’in, namı yedi düvele nam saldığı için, düşman kuvvetleri Mardin’e saldırmaya cesaret edemedi muhtemelen,  yoksa bunun Mardin’in stratejik önemi, düşman kuvvetlerinin lojistik ve askeri gücü ile hiç ilgisi yok.

Ancak, tarihsel gerçekliğin böyle olmadığı apaçık, Fikret Başkaya, ‘Paradigmanın iflası’ adlı kitabında şöyle diyor: ‘’Osmanlı İmparatorluğu Birinci Emperyalistler arası Savaş’a, taraf olarak katıldı,  katılmaktaki amaç paylaşımdan pay koparmaktı. Emperyalist paylaşım savaşına katılan bir ülkenin, antiemperyalist bir kurtuluş savaşı vermesi mümkün müdür?’

Esas sorulması gereken; Mardin’de yedi bin yıldır yaşayan, Süryaniler, Ermeniler, Keldaniler, Yezidiler gibi halkların nereye kaybolduğudur!  Onlar kaybolmadı Bayım, Sürgün ettik derseniz o başka… Mesela bugün hayranlıkla gezdiğimiz Mardin ve Midyat evleri kimlere aitti? Deyr-ül Zeferan Kilisesi’nde kimler ibadet ediyordu? Kurtuluş denilen kavramın, bir halk için sürgün, başka bir halk içinse asimilasyon anlamına geldiğini unutmamak lazım. Bu kurtuluş adı verilen hadiseye, kurucu özne tarafından, kendi ideolojisine aykırı gördüğü unsurlardan kurtulma operasyonu da diyebiliriz. Bizler, bu kurtuluştan yüz binlerce insanın canını kurtaramadığını ancak yıllar sonra öğrenebildik. Tabi bu acıyı yaşayanlar, bu gerçekliği hep biliyordu, hem de bir gün onların da başına gelebileceği korkusunu yaşayarak!  

Devlet budur… Kurtuluşunu kutlayamadığının, kurtulamayışını kutlar. Erkan-ı mülkiye; sokağa çıkıp selam dursun yeter.

Unutmayın, Bizim cumhuriyetimiz, başkalarının cumhuriyetini döver.

Ahmet / 21 Kasım 2010 Pazartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder