13 Haziran 2011 Pazartesi

KALBİNİZDE BARIŞA BİR YER AÇIN



 İbrahim Oruç ve Metin Lokumcu’nun anısına saygıyla…


Birçok politik faaliyet içerisinde yer aldım bugüne kadar. Hiçbiri bu kadar yormamıştı ve hiçbiri bu kadar sevindirmemişti beni. Dün gece Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun desteklemiş olduğu 36 adayın birden meclise girmiş olması sevincimizi amuda kaldırdı. Aslında ben 35 biliyordum, son dakika Dilan aradı, uyumadan önce son müjdeyi verdi; “36 olduk”. Mecliste, bir önceki dönemden daha güçlü bir muhalefet odağının nüveleri atılmış oldu böylece. Belki de kısaca şöyle diyebiliriz; sokaktaki gücümüz,  meclise yansıdı. Neyse; Onlar erdi muradına, biz çıkalım balkonuna. Akın Birdal’ın ve Ferhat Tunç’un girememesi ise üzdü. Merak etmeyin Gani Rüzgâr Şavata ile ilgili üzüntümü anlatıp burada sizi ağlatmayacağım!

Ben çalışmaların içinde olduğum İstanbul 2. Bölge’den, Sırrı Süreyya Önder kampanyasından bahsetmek istiyorum biraz. Her şey Sırrı Süreyya Önder’in damatlığından kalma kravatı ve swatch saati ile başladı. Bir nevi düğün salonu afişini andıran afişler çok eleştiri aldı. Kravatın fotoğrafçıda alelacele bulunan bir kravat olduğu iddiaları kamuoyunda bayağı bir yer etti. Sonra yapılan incelemeler sonucunda damatlık kravatı olduğu ve başka kravatı olmadığı tespit edildi. Saat ise sadece fotojenik değilmiş, afişte çirkindi ama Sırrı Abi’nin kolunda pek şık duruyordu. Kampanyanın en gizli kahramanlarından ve günde 30 saat bilgisayara bakan, kör olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Erkan’ın çabaları sonucunda bu kez de “albüm kapağı” gibi olmuş denilen çok güzel bir afiş hazırlandı.

Sırrı Süreyya’nın Espritüel veya şakacı olarak nitelendirilebilen yapısı, siyaset işin işine karışınca “nüktedan” oluverdi. Hiç çıkarmadığı deri ceketi fenomen oldu. Tüm seçim çalışmasını yürütürken giydiği ve bence gardırobunda bir düzine olan Lacoste tşörtleri, gömlek geleneğini yıktı (Sebahat Tuncel’in kot pantolon giymesi de aynı minvalde değerlendirilebilir.) Dürüst adam tipolojisi, mahalle ağzıyla “Harbi adam” oldu. Gençler Kafiyeli ismi sayesinde pek yaratıcı sloganlar üretti; “Barış için bir rüya, Sırrı süreyya” ve “Sırrı Süreyya Önder, Bir oy verrr, meclise gönderrrrr” bir nevi ramazan davulcusu narasını andıran bu son slogan da siyasilerimiz tarafından pek “nüktedan” bulundu. (örnek olarak,  Barış için bir dal, Akın Birdal) Bir de Blok mu? Bloğ mu? Çözemedik!

Sırrı Süreyya’nın günlük programı ibretlikti. Biri başlayıp biri biten yoğun programa Sırrı Abi’nin yorumu genelde şuydu; “Zırh gibi” Yöre dernekleri ile ilgili yazdığı yazıyı neyse ki yöre derneği başkanları okumamıştı, yoksa halimiz haraptı. Kendisini eleştiren Feminist ve Eşcinsel örgütleri ile karşı karşıya gelmekten çekinmedi.  Yanlış söylediği her cümle için özür diledi. Ziyarete gittiği her yerde, yoğun ilgiyle karşılaştı, selamlaşıp öptüğü insanlar o kadar çoktu ki, tüm hastalıklara karşı bağışıklık kazanmış olabilir. O kadar çok insanla fotoğraf çektirdi ki bir ara; “Abi sadece fotoğraf çekenler oy verse bu iş tamam”  nüktedanlığında bulunuverdim!

Sürekli engellendik, sayısını hatırlamıyorum! 1 Haziran şöleninde polis Gezi Parkı’nı demir bariyerlerle ablukaya aldı. Ses aracı, Gezi Parkı’na girerken bağlandı. Kurduğumuz çadır, hemen kaldırıldı, üstelik yanımızdaki diğer partiler dururken! Seyyar “Sahnekondu” aracımız Tarlabaşı’ndan çıkamadı. Şişli’den yürüyemedik. Kaç kez saldırıya uğradık. Bu engeller bizim yolumuzun dikenleri oldu sadece. Gözaltılar, tutuklamalar, yaralılar…

Neşeli şeyler de oldu. Ses aracı ile Pera Palas’ın önünden geçerken, yeni evli çok zengin bir çift, karşılarında fotoğraf ve kamera ordusuna poz veriyordu. Seçim aracını durdurup mikrofondan “Sırrı Süreyya Önder mutlulukla diler” dediğimde, herkes şaşkına döndü, damadın şapşal şapşal el sallayışı hala gözümün önünde. 37 yaşında 7 çocuk babası Hayri yoldaşın, “herkesin oyu arttı ama bizimki daha çok” demesi ise hala akıllarda. Adam haklı! Bu arada Hayri Beyoğlu BDP ilçe başkanı, İstanbul’da bu kadar çalışkan bu kadar sevilen bir ilçe başkanı daha yoktur sanırım.

Sabah yapılan verimli planlama toplantıları ve akşam kimsenin kimseyi anlamadığı kabusumuz olan değerlendirme toplantıları.  Yorgunluktan, perişan olan bizler, havanda su yerine kendimizi dövmeye başlamıştık. Ortada kalan işlerin dönüp dolaşıp herkese üç kez gelmesi ise başka mevzu, bir iş “önerenin elinde kalır” kuralı bu kampanyada da geçerliydi.

Bir de dosta düşmana dair bir şeyler söylemek lazım. Seçim süreci boyunca Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Ertuğrul Kürkçü üzerinden bloğa saldıranlar, cevaplarını sanırım sandıkta aldılar. Onlara pek laf söylemeye gerek yok, kendileri eleştiri sürecini başlatmış zaten, umarım sol adına verimli bir eleştiri ve yapılanma sürecinden geçerler. Cumhuriyetçi güç birliği gibi ne idüğü belirsiz emekli faşizan örgütlenmenin çuvallaması sevindirici bir haber oldu. Kaç yerde bloğa fiili saldırıda bulunan kriminal vaka HEPAR’ın aldığı 120.000 oy dehşet verici. BDP ile hem sembolü hem de adı ile karıştırılan BBP,  aldığı cürümünden fazla oya rağmen tarih sahnesinden siliniyor! “İzmir’e bir bilet laik yanı olsun” cümlesinin yanına “İzmir’e bir bilet mütedeyyin yanı olsun” eklenebilir artık. Türkeş’in bir oğlu MHP’de bozkurt, diğeri AKP’de yeşilkurt artık.  Bir de bloğa son dakika dâhil olduğunu beyan edip, ortalıkta hiç görünmeyen, her fırsatta bloğu eleştiren el altından piyasaya metinler süren DSİP var. Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü ve Levent Tüzel’in adaylığından hiç haz etmeyen bu yetmezcilerin arlanacağı yok bence!

Dostlara ilişkin ise söylenecek çok şey var. Bugünümüzü bayrama çevirenler arasında, her çağrılan yere ellerinde enstrümanlarıyla koşan, hiç nazlanmayan, ne iş olsa yapan; BGST, BÜFK ve Kardeş Türküler’e büyük bir teşekkür borcumuz var. Sokak sanatı nedir? Devrimci sanat nedir? Gösterdiler bize. Biraz da onların sayesinde “Bugün bayram günü” Stantlara uğrayıp yardımcı olan, bürolara yemek getiren, bürolarda iş çıkışı çalışan, bedelsiz afiş, broşür basan, bağışta bulunan herkesin emeği var. Ama en çokta sokağı bir dakika bile boş bırakmayan Kürt Halkının!

Beni yanıltan bir başka şey ise Cihangir oldu. Onca çalışma yaptığımız ve Sırrı Abi’nin Mahallesi olan Cihangir’den az oy aldık. Endişeli modern yerine endişeli Kemalist lafı daha iyi gibi! Hacıahmet ise Taksim’in yanı başında bir direniş abidesi olarak duruyor. Seçim günü panzerlere ve onca polise rağmen halkın direnci görülmeye değerdi. Cihangir out! Hacıahmet İn!

Seçim çalışmalarının sonlarında kimse Sırrı Süreyya diyemez olmuştu kısaca “sırsüreyaa” denmeye başlanmıştı. Emek, Demokrasi’nin birkaç kez “emokrasi” olarak telaffuz edildiğine şahit oldum. Bitmese bizi bitirecek olan seçimlerden desteklediğimiz blok adaylarının başarısı yüreğimize su serpti ama 326’lık AKP gerçeği ve bundan sonra zorbalığında daha da pervazsız olacağı gerçeği gün gibi ortada. Bloğun başarısı ne kadar sevindirici ise, AKP zaferi o kadar üzücü ve düşündürücü.

Bizim için esas iş şimdi başlıyor. Hazır kalbimizde barışa bir yer açmışken, kolları sıvamanın tam zamanı. Halkların Kardeşliği için, emeğin kurtuluşu için...

Ahmet Saymadi / 13 Haziran 2011 Pazartesi



 Başlık: Sırrı Süreyya Önder'den alıntı.
Resim: Pablo Picasso ve Erkan Gökber ortak yapımıdır.