9 Aralık 2010 Perşembe

Ahmet Kaya’ya Dair…

Ahmet Kaya’ya Dair…
 Bu memlekette adına üç satır yazı yazmaya değecek yegâne adamlardan biridir, Ahmet Kaya.
Biz onu hep, evinin oturma odasında, yanında sevgilisi Gülten, kucağında kızı Melis yanında ismini bilmediğimiz başka bir abla ile olan fotoğrafıyla hatıllayacağız. Arkasında tül perde, solda televizyon sehpası… Sehpanın üzerindedir sahibinin sesi, ama ekranı kapalıdır. Önlerinde duran sehpada ‘rakı sofrası’ kuruludur. Masanın padişahı rakı başköşededir, eski, şişesi ile… Bu sofralardaki, çevirince çıtırtlayan alüminyum kapaklı, ispirto şişesine benzeyen mavi etiketli yeni rakı şişesi unutulmazdır. 
 Ahmet Abi, mahalleden bir adama benzer. Hiç ünlü bir adam gibi görünmez, azıcık sakallı, babayiğit görünümlü, Solcu hangi adamı görsek ona benzetiriz. Haksızlığa her daim sesini yükseltecek, deli dolu herkes, onu andırır. O sebeple bize hiç yabancı değildir.
 Yoksul mahallelerinde en çok o dinlenir, sonradan olma entellere arabesk görünür. Bu entellerin ‘lektüelleri ve yürekleri’ pek eksiktir. Ahmet Abi, arkasından tam gaz gidilecek, sorgulanmayacak adamlardan biridir. Haa… Yanlışı yok mu? Vardır. Ama biz birbirimizi biliriz!
 Onu son hatırladığımız olay kendisine çatal bıçak fırlatılması olayıdır, bir de aramızdan gurbet ellerde ansızın ayrılışıdır. O güne kadar hasetle, sonrasında saygıyla baktığımız memleketin en güzel kadınının sevgilisinin ve gazeteci Savaş ay’ın siper olduğu o gecede ‘mıtrıp magazincilerin’ hakaretine ve saldırısına maruz kalmıştır… 
 O gece, bugün kendisini, memleket entelijansiyasına kabul ettirmeye çalışan bir grup beyazlaşan Kürt ve Kara Türk sus pus olmuştu. Kürd’ün beyazlığı hayınlığından, Türk’ün karalığı ırkçılığındandır. Hayat budur… Bir şeyin beyazı ile siyahı kimi zaman aynı şeydir, ya da aynı yerde buluşur. Ertesi günlerde, şimdilerde pek demokrat kesilen, Ertuğrul Özükök, Oktay Ekşimiş, Fatih Çemkirir, Cenk Korayt ise, 12 Eylül sonrası cunta güzellemesi yapan gazetecilere taş çıkartacak yazılar kaleme almıştır, Ahmet Kaya’ya karşı. O ise Nazım Hikmet gibi, vatan hainliğine devamdadır.
 İnsanın kendi yarattığı çamur, doğum lekesi gibidir, yıkamakla geçmez. Halkın nezdinde, her yara kapanır amma, vicdan yarası kapanmaz. Gayrı, New York’a on beş minare diksen kâr etmez.
 An gelir, Acılara tutunarak dağlara şarkı yazanlar hatırlanır… Ama Cellâtlar hatırlanmaz… Onların artık başı artık derttedir! Bayram sabahı, memleketin kırk hamamında, kırk tas zemzem ile yıkansalar arlanmazlar.
 Biz üç kişiydik, ikisi şimdi Paris’te yatıyor, Biz ise koca bir halk devinip duruyoruz, yüreğimizin magmasında. Ahmet Abi’nin mendili ise hala kanıyor, kan sesleri ile.

Toprağınızda kır çiçekleri yeşersin.

Ahmet / 16 Kasım 2010 Salı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder