15 Mart 2011 Salı

DEVRİM YAPMAMIZA GEREK KALMAYABİLİR!

DEVRİM YAPMAMIZA GEREK KALMAYABİLİR!
Japonya’da geçen hafta yaşanan depremin ardından, Türkiye’de meseleye bakış her zamanki gibi magazin boyutunda oldu. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının depremi hissettiği an pencereden atlaması bayağı konuşuldu. Televizyon ekranları deprem uzmanlarından geçilmez oldu yine. Doksan dakikalık bir futbol maçını bile doksan saat konuşabilen yorumcuların olduğu bir ülkede, 8,9’luk bir depremin bu kadar konuşulmasına şaşırmamak gerek tabi! Aynı şiddette bir depremin “Türkiye’de olması durumunda taş taş üstünde kalmazdı” yorumunun bizim çok dışımızda bir mesele gibi algılanması ise ayrı bir sorun, o kalmayacak taşın nasıl kalmayacağı ya da bu meselede bize ne olacağı veya alınacak tedbirler hiç konuşulmuyor. Önlem alınıyor mu? Hayır. En büyük önlem; deprem sigortası yaptırılmasının zorunlu kılınması. İyi de biz öldükten sonra evi sigortadan verseler ne! Vermeseler ne! Hesaplar ve tedbirler bizim yaşamımızın ve doğanın korunması üzerinden değil de, mülkiyetin korunması ve devri üzerinden yapılıyor. Bu rezilliğe de Kader deyip geçmemiz bekleniyor herhalde!
Baudrillard’ın simülasyon kuramında bahsettiği gibi, bizler televizyondan tsunamiyi, yutulan evleri, kaybolan otoyolları, dev dalgaları televizyon dizisi gibi izlerken, başka bir şeyler daha oluyor. Bu kez olanlar, bizim izlememizle ya da sadece yaşanan yerde kalmayacak. Yaşanan kesinlikle bir simülasyon değil, bunu çabucak algılamamız ve bir şeyler yapmamız şart! Fukuşima nükleer santralinde meydana gelen patlama, tüm insanlığı dünya çapında bir nükleer tehlike ile karşı karşıya bırakıyor.  
Fukişima’daki patlamanın ardından; Japonya’da ve çeşitli ülkelerde birçok önlem alındı. Japonya'nın kuzeyinde 300.000'den fazla kişi tahliye edildi, Japonya Başbakanı Kan, “Santralin 30 km. etrafında dışarı çıkmayın” uyarısında bulundu, Radyasyona maruz kalan onlarca insan tedavi altına alındı, Radyasyon sızıntısı ile ilgili olarak, Alman havayolu şirketi Lufthansa, Japonya'dan gelen uçaklarda radyasyon taramasına başladı, Almanya Başbakanı Angela Merkel; 1980 öncesinden beri faaliyet gösteren 7 nükleer santralin geçici olarak kapatılacağını belirtti, İsviçre; yeni nükleer santral yapım planlarını askıya aldığını açıkladı. Güney Kore, Hong Kong, Singapur ve Filipin, Japonya'dan ithal edilen yiyeceklere radyasyon testi yapılacağını duyurdu.
Tüm bunlar yaşanırken Türkiye’de hiçbir önlem alınmadığı gibi, Başbakan Erdoğan, basın mensuplarının konu ile ilgili sorularını şöyle cevapladı: ''Şu anda bizim Rusya ile yaptığımız görüşmeler ve nükleer enerji ile ilgili atacağımız adım konusunda herhangi bir askıya alma gibi şu anda düşüncemiz veya böyle bir takvim söz konusu değil. Takvim şu anda işliyor ve bir an önce de biz programımızı gerçekleştirelim, bitirelim istiyoruz'' bitti mi sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz!  Başbakan Erdoğan şöyle devam ediyor:  ''Riski olmayan hiçbir yatırım yoktur. Yani evinize Aygaz tüpü de o zaman koymamak gerekir veya bir doğalgaz hattı çekmemek gerekir veya ülkeden ham petrol hattının geçmemesi gerekir. Şimdi bunlar hangisi olursa olsun herhangi bir tehditle ya da saldırıyla karşı karşıya kaldığı zaman bunların az veya çok bir bedeli olur. Bunların hepsi özellikle dünyada sanayileşme olsun, teknoloji olsun modern dünyanın bütün güzelliklerinin yanında bilelim ki birçok sıkıntıları da olacaktır. Yani kozmetik dünyanın içerisinde birçok sıkıntılar var. Ve bu kozmetik yaşamın içerisindeki sıkıntılar güzelliği getirirken bu güzelliğin yanında da bakıyorsunuz birçok sıkıntıları da getiriyor. Ama kimse ondan vazgeçmiyor. Yine kullanmaya devam ediyor. Bu ise çok daha farklı. Adeta bizim enerjideki sıkıntılarımızı büyük ölçüde aşmamıza vesile olacak. Ama böyle bir, Allah göstermesin fevkalade yüksek 8.9 büyüklüğündeki bir deprem bırakın nükleer enerjiyi, görüyorsunuz, televizyonlarda izliyoruz köprüler vesaire. Yani biz köprüleri yapmayalım mı? Bütün o dev köprüler gördünüz gitti. Şimdi bizim 1. köprümüz, 2. köprümüz ne bileyim 3. köprü bunların hepsi hesapta. Bütün tedbirleri alacağız ve bu tedbirlerle de tabii bu tür adımları da atacağız'' diyebiliyor. İnsan bu cümleleri kuran biri tarafından yönetildiğine kahrediyor. Cem Yılmaz’ın yıllar önce;  “kaçın la uranyum geliyor” diye bir skeci vardı, belli ki başbakan çok izlemiş onu.
Bir an önce bu durum ile ilgili, yetkili ve güvenilir kaynaklardan, doğru ve anlaşılır bilgi akışının sağlanması ve alınacak tedbirlerin hemen açıklanması gerekiyor. Doğayı ve yaşamı tahrip eden nükleer enerji yerine; temiz, güvenli, verimi yüksek ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasının şart.  
Ertuğrul Kürkçü bir yazısında “Bütün göstergelerin işaret ettiği gibi, varlığına dünya çapında bir devrimle son verilmediği takdirde kapitalist üretim tarzı, insanlığı ve yerküreyi kendiyle birlikte yok oluşa sürüklemekle tehdit ediyor. (…) Kapitalizm, emek gücüne nasıl davranıyorsa doğaya da öyle davranıyor: Daha çok kâr için iliğine kadar sömürmek! Ekolojik dengenin süregitmesi dahi üretim tarzında bir devrimi şart koşuyor: Yaşamak için devrim gerekiyor”  Ertuğrul Kürkçü haklı. Ama böyle giderse; Devrim yapmamıza gerek kalmayabilir!

Ahmet Saymadi / 16 Mart  2011 Çarşamba