1 Mayıs 2011 Pazar

AÇ SOSYALİST KENDİNİ DEVRİM MEYDANINDA SANIR!

Başlığı tahrik edici attım, okunma oranı artsın diye. Kendimce medyacılık oynuyorum.
Bir, 1 Mayıs işçi bayramı daha geride kaldı. Daha doğrusu 1 Mayıs işçi pikniği de diyebiliriz. Zira 400.000 kişi çocuklar gibi şendik.

 “Yoldaşlar dörtlü kortej olalım, sırayı bozmayın” cümleleri ile güne başladık. Kortej halinde yürümeyi hiç sevmemiştim, askerde hepten nefret ettim. Kortej olamayacak, sıraya giremeyecek kadar çok olmalıyız. Dağınık yürümekten zarar gelmez, iş kafamız toplu olsun. Hem bu askeri-iştimai düzene ne gerek var. İlla sayılacağız. Yarın başlar, “biz şu kadar bin kişiydik, onlar mı? Yok, canım, dediklerinin yarısı bile değiller, abartıyorlar. Biz abartmıyoruz!”

Coşkumuz çok azdı. Gezi parkı tam anlamıyla piknik yeriydi. Gezi parkına çıkan merdivenler daha alana kortejler girmeden dolmuştu, tıpkı tribün gibi. Tribün demişken, alanın en coşkulu grubu Beşiktaş Çarşı’ydı. Kendimi artık fahri Beşiktaşlı ilan ediyorum, transfer parası falan da istemiyorum.

Mehmet Abi’nin dediği gibi, “Bu kitlenin yarısı, Tunus’ta, Mısır’da devrim yapıyor, burada tık yok!” Haklıydı, kitlenin iki yıl önceki isyankâr ruhu kaybolup gitmişti. Herkes 1 Mayıs alanında olması gerektiğini düşündüğü için gelmişti ama niye gelindiği noktasında kafalar biraz karışıktı. Sanırsın işçi sınıfı öfkesini, bakıcıya bırakmış ta gelmiş. Geçen hafta Kürt yurtseverlerin Taksim’den Aksaray’a yaptığı yürüyüşteki gibi, yol boyunca öfkemizi kussaydık ne olurdu!  Memleketteki en devrimci özne, daha berrak görünüyor…

Beste’yle karşılaştık, “Eskiden biber gazı kokuyordu, şimdi köfte kokuyor!” dedi. Haklı, köfteciler sarmıştı dört bir yanımızı. Bir de neden hep aynı şeyleri yiyoruz anlamıyorum. Köfte, çiğköfte dürüm, simit falan… Bir dahakine, alana suşi, getirseler ne şık olur.  Hem Japon emekçileri ile dayanışma göstermiş oluruz. Zira ben yanımda getireceğim.

Bir de kendine sosyalist diyen ama 24 Nisan’da Ermeni tehciri ile ilgili anma yapan insanlara  “soykırım yok diye” saldıran faşistlerle aynı yerde birkaç saatliğine bile olmak rahatsız edici. Onlarla aynı koldan alana girenler için üzüldüm.1 Mayıs alanının (Kürsüden bakınca) Sağında ulusalcılar, solunda liberaller, ortada da biz! Kırk katır mı? Kırk satır mı?

İyi şeylerde vardı;  Vedat Türkali gelmişti, birisi tekerlekli sandalyeyle getiriyordu. Kaldıraç adlı örgütün, yaptığı dev resim çok başarılı bir çalışmaydı. Kürsüden Kürtçe açıklamalar yapıldı. Çok dilli hayata önce işçi sınıfının geçmiş. Biraz geç kaldı ama buna da şükür. Bir de “Herne peş” dinledik, hayat ne garip, nerden nereye…

Keşke, Tuncay Yılmaz, Baha Okar, Fırat Anlı, Nejat Ağırnaslı, Hüseyin Edemir, Ahmet Şık ve adını sayamadığım nice tutsak ta aramızda olsaydı. Onlar mahpusta, biz meydanda pek bayram gibi olmadı. Cumartesi günü, Galatasaray’da anneler yine bir başına, direnişçi işçiler yarın grevlerine kaldıkları yerden bir başlarına… Devletin tutuklama terörü sabah kaldı yerden devam edecek. Biz 1 Mayıs alanında devrimci bir iradeyi, yarınları değiştirecek bir iradeyi hâkim kılmadıkça bu alanlarda daha çok simit yeriz.

İşin aslı; Bugün başımız dik yürüdük, çünkü boğazımıza kadar bok doluyuz! Ya da siz bunları boş verin la, Behzat Ç başladı! Dünyanın ekseni 12 cm kayıyomuş!
(Aklıma geldikçe, devam edecek)

Ahmet Saymadi / 1 Mayıs 2011