1 Ocak 2012 Pazar

KÜRT COĞRAFYASINA ÖZERK POLİTİKA!

KÜRT COĞRAFYASINA ÖZERK POLİTİKA!





Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının son üç yıllık döneminde Kürt coğrafyasında dört büyük felaket yaşandı. Bu felaketlerden biri doğal sebeplerle ortaya çıkarken diğerleri devlet eliyle gerçekleşti. Kronolojik olarak sıralayacak olursak; 4 Mayıs 2009 Bilge Köy (Zangirt) katliamı, 23 Ekim 2011 Van depremi, 22 Ekim 2011 Kazan Vadisi’nde kimyasal silah kullanımı, 28 Aralık 2011 Ortasu (Roboski) katliamı. Yaşanan bu felaketlerin dördünde de can kaybı çok yüksek.
4 Mayıs 2009’da Mardin’in Bilge (Zangirt) köyünde Bir grup korucunun bastığı bir nişanda, nişana katılanlar bir eve kapatılarak kalaşnikof tüfeklerle taranmış ve 47 kişi yaşamını yitirmişti. Bilge Köy; Şeyhan jandarma karakoluna 8 dakika mesafede olmasına ve katliamdan yaralı kurtulanların karakola haber vermesine rağmen, jandarma köye 2 saat sonra intikal etmişti. Köyde koruculuk yapan bir aile, rant kavgası sebebiyle diğer aileleri devlet gözetiminde ve devletin verdiği silahlarla katletmişti. AKP hükümeti, olay yerine Bakanlardan oluşan bir heyeti intikal ettirdi! AKP, olayı sadece “töre cinayeti ve ilkellik” olarak değerlendirdi ve olayla ilgili failler dışında kimse hakkında yasal işlem başlatılmadı.
23 Ekim 2011 Pazar günü Van’da gerçekleşen 7,0 büyüklüğündeki depremde resmi rakamlara göre 600’ün üzerinde insan yaşamını yitirdi. Yine AKP’li Bakanlar olay yerine intikal ettiler. Yaşanan skandal yerinde tespit edildi ve skandalın devam etmesine karar verildi. Depremzedelere yardım malzemeleri ulaştırılmadı, çadır sıkıntısı günlerce devam etti, yazlık çadırlarda insanlar soğuktan ve yangından yaşamını yitirdi, duruma tepki gösteren insanlara çok sert müdahalelerde bulunuldu. Devlet, yakınlarını kaybedenlerin acısını teselli edeceğine depremden kurtulanları, kurtulduklarına pişman etti. Devletin, sadece düştüğü aczi örtbas etmeye çalıştığı Van,  şu anda terk edilmiş bir şehir gibi.
22-24 Ekim tarihleri arasında Hakkâri ili sınırları içerisinde kalan Kazan Vadisi’nde, yapılan askeri operasyonlarda Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler sonucu çıkarılan 5564 Sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun’un hükümleri ihlal edilerek, Kimyasal silah kullanıldı. Kimyasal silahlarla 36 PKK’li yaşamını yitirdi. Devlet bununla da yetinmedi; yaşamını yitiren PKK’lilerin cenazeleri otopsi için getirildikleri Malatya Adli Tıp Merkezi’nden İstanbul’a gönderildi ve ailelerine teslim edilmedi. Bu kez olay yerine AKP’li Bakanlar intikal etmedi!
28 Aralık Çarşamba gecesi, Şırnak ilinin Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) köyünde, kaçakçılık yaparak geçinmek zorunda kalan 35 köylü, insansız hava araçları tarafından bombalanarak katledildi. Katliamın kendisi bir felaketti ama AKP hükümeti ve medyanın tavrı olayı daha da dayanılmaz bir hale dönüştürdü. Devlet olayı 10 saat sonra kabul etti. AKP’li bakanlar olay yerine ancak cenazelerin defnedilmesinden sonra intikal edebildi! Uludere’de her şey bir yana; battaniyelere sarılmış, katır sırtında, römorkta taşınan cenazeler hiç aklımızdan çıkmayacak.
Dört olayında sadece genel hatlarından bahsedilse de, her olay ayrı ayrı incelendiğinde durumun ne kadar vahim bir tablo sergilediği daha açık görülüyor. Devlet şiddetinin hoyratlığı, pervazsızlığı, kamu görevlilerinin ve AKP hükümetinin özensizliği dört olayın ortak noktası. AKP, Kürt coğrafyasında, Türkiye’nin diğer bölgelerinden ayrı olarak “özerk” bir politika izliyor. Bu dört felakete, sokak ortası infazları ve binlerce insanın KCK davası ile tutuklanması eklenince olay bambaşka bir boyut kazanıyor. AKP, devletin işlediği suçlarda, doğal afetlerde, toplumsal olaylarda, hukuksuzluklarda; olayın mağdurlarını, PKK’yle eşitlemeye, sosyal boyutundan soyutlamaya ve Kürt coğrafyası dışındaki bölgelerde “Müstahaktılar” algısı yaratmaya çalışarak toplumsal tepkiyi de minimuma indirmeyi amaçlıyor. Hâsılı; AKP’nin bölgede yaşananlar için izlediği politika, resmi politikası.
Bunda bir nebze de olsa başarılı olduğunu söylemek mümkün, 35 mahsum köylünün göz göre göre katledilmesi karşısında verilen toplumsal tepkinin, Örgütlü Emek/Demokrasi Güçleri ve Kürt Özgürlük Hareketi dışında yok denecek kadar az olması bunun ispatı.
Batı yakasında pek karşılığı olmasa da, yaşanan bu felaketler Kürt halkı açısından büyük bir kırılma yaratıyor. Yaşamını yitiren köylülerden birinin yakınının, cenazede intihara kalkışması, ailelerin devlet görevlilerine tepkisi, sokak çatışmalarının günlerce devam etmesi, kepenklerin günlerce açılmaması, halkın devlet görevlileri dışında yandaş medyaya da tepki göstermesi bu durumu ortaya koyuyor.
Bunun böyle gitmeyeceği, yerel ve genel seçimlerden, anayasa referandumdan bölgede yenilgiyle çıkan AKP’nin, katledilen Kürt çocuklarının yarattığı fay hattı üzerinde kırılacağı apaçık! Son söz Ece Ayhan’ın; “Koparılmış Kürt çiçekleri / Bir cenaze töreninde daha ölümü karşılamaya götürüleceğiz. / Efendiler! Eşekler susabilirler. / Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?”




Ahmet Saymadi / 01 Ocak Pazar 2012



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder