4 Ocak 2011 Salı

‘’PARDON’’ GELİYORUM DİYOR!

‘’PARDON’’ GELİYORUM DİYOR!
‘’Pardon’’ diye bir film vardı bilmem hatırlar mısınız? Ferhan Şensoy’un filmi, yanlışlıkla işlemediği bir suçtan mahkûm olan ve yıllarca hapis yattıktan sonra, suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakılan birinin hikâyesi anlatılıyordu. Serbest bırakılma anında devlet görevlisinin ‘Pardon’ kelimesi olaya devletin bakışını özetliyordu aslında. Ömür hırsızı devlet, istediği zaman, istediği insanı alır,  yıllarca hapislerde çürütürdü ve bir ‘pardon’ ile salıverirdi.
Bir Pardon vakası ile uzun zamandır karşı karşıyayız!  Tutuklu yargılanan insanların yargılama süresinin çok uzun sürmesi ve kimi zaman hapiste kaldıkları sürenin alacakları cezayı bile geçmesi üzerine, kamuoyunda ciddi bir tepki oluşmuştu. Geçtiğimiz aylarda Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) hazırladığı ‘Tutuklama Raporu’ gerçekleri gözler önüne serdi. AKP’nin iktidarda olduğu son yedi yılda, cezaevlerindeki tutuklu sayısının hükümlü sayısını aştığını ortaya koyan bir belgeydi bu. Tutuklu sayısının artmasının başlıca sebeplerinden biri 2005 yılında değiştirilen Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun tutukluluk sürelerini düzenleyen 102. maddesinin yürürlüğe giriş tarihinin gecikmesiydi. Maddenin yürürlük tarihi 1 Nisan 208 olarak belirlenmiş, daha sonra 5739 sayılı kanunla maddenin yürürlük tarihi 31 Aralık 2010 olarak değiştirilmişti. TBB’nin Raporunda, 2004 yılından bu yana cezaevindeki tutuklular ile hükümlüler arasındaki oran giderek farklılaştığı ve son yedi yılda cezaevlerindeki toplam tutuklu sayısının 338 bin 520, hükümlü sayısı ise  266 bin 986 olduğu belirtiliyordu. Çoğu zaman keyfi olarak uygulanan tutuklu yargılama kararı, son yıllarda mahkemeler tarafından çokça başvurulan bir yöntem olmuştu. Oysa dünya standartlarında durum çok farklıydı. Tutuklu ve hükümlü oranları “üçte bir tutuklu, üçte iki hükümlü” olarak belirlenmişti.
CMK’nın 102. maddesi ile birlikte değerlendirilen 252.  maddesi ile ‘Kanunda öngörülen tutuklama süresi, devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine ve milli savunmaya karşı suçlar ile devlet sırlarına karşı suçlarda 2 kat olarak uygulanır’ ifadesi yer alıyor. Yargıtay 9. dairesi ise, CMK’nın 102. maddesine ilişkin ‘süre Tartışması’na noktayı koydu ve tutukluluğun örgütlü suçlarda 10, diğer suçlarda 5 yılı aşamayacağına hükmetti.
AKP son yıllarda, Ergenekon, KCK ve Devrimci Karargâh davaları ile binlerce insanı tutuklamış durumda. Maddenin uygulanması ile ilgili esas tartışma bu davalarla ilgili olmasına rağmen bu davalarda tahliye yok denecek kadar az. AKP istediği zaman istediğini insanları bu davalarla ilişkilendirerek tutukluyor ve kimin hangi sebeple alındığı ise meçhul. Hepimizin gözü önünde, asılsız iddialarla BDP’li belediye başkanları, BDP’li yöneticiler ve üyeler, SDP genel başkanı ve yöneticileri, ESP üyeleri, Toplumsal Özgürlük Platformu sözcüleri, Halkevleri üyeleri tutuklandı. Tutuklu yargılama aynı zamanda AKP’nin siyasi muarızlarını etkisiz hale getirmek için sık sık kullandığı bir yöntem haline gelmiş durumda. Davalar ile ilgili iddianameler bile aylar sonra hazırlanıyor. Eğer bu insanların tutuklanmalarını gerektirecek kadar ciddi deliller varsa, neden iddianameler hızlıca hazırlanmıyor? Bu durum; acaba önce tutuklayıp sonra kılıf mı uyduruluyor diye düşünmemize sebep oluyor. Nihayetinde hazırlanan iddianameler de böyle düşünmemize imkân sağlayacak saçmalıklarla dolu.
AKP yaptığı birçok işlemde olduğu gibi CMK’nın 102. maddesinin uygulamasında da birçok hukuksuzluğa imza atıyor ve toplum vicdanını yaralıyor. Bunlar da yetmezmiş gibi, yaptığı değişikliği de karşımıza çok farklı bir şey gibi sunuyor. Aslında tutukluluk süresi uzatılırken, kısaltılmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Tabi salıverilmeler AKP’nin çıkarları doğrultusunda gerçekleşiyor. Bu bir nevi adı konulmamış af gibi. Tecavüz, gasp, taciz, cinayet gibi suçlardan yargılanan ve yargılaması bir türlü sona erdirilemeyen birçok suçlu salıveriliyor. Bu madde, AKP’nin elinde, seçimler öncesi hem bir siyasi affa hem de, kendisi için zararlı gördüğü muhaliflerine karşı bir tehdide dönüştü.
Hizbullah sanıklarının yargılandığı dava 10 yılda bitirilmediği için, 188 cinayetle suçlanan ve yakın tarihin en kanlı örgütüne üye 17 sanık serbest bırakıldı. Serbest bırakılanlar, yazar Konca Kuriş’in ve eski DEP milletvekili Mehmet Sincar'ın öldürülmesi eylemlerinden de yargılanıyordu. Hizbullah Ana Davası olarak bilinen davada Tahliye edilen Hizbullahçılar arasında Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ve beyin takımından Edip Gümüş ile Rıfat Demir’de var.
Beş yılı aşkın süredir cezaevinde olan ve adları onlarca cinayetle anılan Sedat ve Vedat Şahin kardeşlerden Sedat Şahin ve aynı davada tutuklu olan Oktay Öztürk de tahliye edilenler arasında. Sedat Şahin’in üç kez uygulanmak üzere, “taammüden adam öldürmeye azmettirmek” suçundan müebbet ağır hapis cezasına çarptırılması isteniyordu. “Uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı” iddiasıyla tutuklu yargılanan Urfi Çetinkaya’nın sağ kolu olarak bilinen Enver Sarı’da serbest bırakıldı.
Tahliye edilmeyenler de var… Diyarbakır'da 12 yıldır tutuklu Süleyman Kaya ve Faruk Menekşe raporlu olmalarına rağmen 30 Aralık'ta zorla hâkim karşısına çıkarılıp ömür boyu hapse çarptırıldı. Bu manzara, yangından mal kaçırır gibi yargılama bize tanıdık… Alelacele yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’den ve yaşı küçültülerek idam edilen Seyit Rıza’dan biliyoruz biz, bu kanunların kimlere ve neye göre değiştiğini…
Yarın herhangi birimizin adını bile hiç duymadığımız bir örgüte üyelikten tutuklanmayacağımızı kim garanti edebilir? Adalet bir ‘şafak vakti operasyonu’ ile kapımızı çalmaya muktedir görünüyor.
Ahmet Saymadi /  4 Ocak 2011 Salı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder