10 Ocak 2011 Pazartesi

DÜNYANIN BÜTÜN SAĞDIÇLARI BİRLEŞİNİZ.



DÜNYANIN BÜTÜN SAĞDIÇLARI BİRLEŞİNİZ.
Biz onu geç tanıdık, Beynelmilel filmini çekmese haberimiz olmayacaktı kendisinden. Ama eminim, Yüreği bu denli bizimle atan birinden, bir gün haberdar olurduk. 1962 doğumlu Sırrı Süreyya Önder benden 16 yaş büyük, onunsa bu yaş farkı kadar bir kızı var. Bir gün onun gibi yazmayı çok istiyorum. Bu topraklarda yaşanan meselleri, günümüz olaylarına bağlama yeteneğine ayrıca hayranım. Adıyamanlı olan Sırrı Süreyya (Ben içimden Sırrı Abi diyorum) doğuştan sosyalist, babası Türkiye İşçi Partisi Adıyaman İl Başkanıymış. Tüm Adıyamanlılar’ı Kürt sanan ben, Adıyamanlı arkadaşım Eda’nın uyarısıyla, Sırrı Süreyya’nın Türkmen olduğunu öğrendim. Adıyamanlılar birbirlerinin şivesinden anlıyorlarmış. Eda’nın iddiası odur ki, Adıyaman Türkmenleri’nin şivesi güzel değil. Ama ben beğeniyorum en çok, da ‘hayır’ kelimesini telaffuz edişine bayılıyorum. İnsanın anında hayırlı bir iş yapası geliyor.

Yönetmen olarak tanıdığımız Sırrı Süreyya, şimdilerde Radikal gazetesinde yazdığı yazılarla, çoğumuzun söylemek istediklerine tercüman oluyor. Daha önceleri yoldaşım dediği insanların gazetesi Birgün’de yazıyordu. Yoldaşlarını da, kendisini de mahpus eden, hepsinin hayatında onulmaz yaralar açan, 12 Eylül cuntasını yapan Ordu’ya karşı yazdığı eleştiri yazıları çok beğeniliyordu. Balyoz darbe planını eleştirdiği “Türk romancısı en asil duygunun insanıdır!” yazısı ve daha sonraları, Radikal’de bir yazısında da kullandığı “Faşizm çok ayıp bir şeydir!” sözü hala hafızamızda. Radikal’deki 'Hüzün ve belanın şehri' yazısını çerçeveletip astım.
Sonra ‘tvnet’ adlı kanalda ‘Klark’ adlı bir programda yer aldı. Bu programı yapanlar, sorularını genelde Ordu, Hürriyet, Ertuğrul Özkök, Darbe, 12 Eylül meseleleri üzerine yoğunlaştırınca Sırrı Süreyya da bu konularda görüşlerini belirtiyordu. Akif Beki’nin (Başbakan’ın eski basın danışmanı) genel yayın yönetmenliğini yaptığı TV24’te ‘kafadengi’ adlı bir program yaptı. Bir süre sonra eleştirilerini AKP’ye yöneltmeye başlaması ile beraber söylediği şeylerin bazıları kesilmeye başlandı. Akif Beki ile aralarında uyuşmazlıklar da eklenince kanaldan ayrıldı. Birgün’de Ordu karşıtı yazdığı yazılarla ve TV24’te yönelttiği eleştirilerle, AKP’nin hegemonya alanında yaşayan liberal çevrelerce baş tacı edildi. Tabi burada Başbakan’a yakın televizyon kanallarının kendisine gösterdiği teveccühün etkisi olduğunu unutmamak lazım. Hatta 19 Ocak’ta Sevgili Hrant’ın aramızdan ayrılışının 3. yılında Agos’un camından bizlere o seslendi. Liberal çevrelerin onayı olmadan Agos’un camına çıkamayacağı açıktır. Onu Agos’un camına çıkaranların şimdi ne kadar pişman olduklarını siz düşünün. Her sözünde ‘İktidar, zalimlik, zülüm, işkence’ kavramlarını eleştiren, yüreğinin ‘yoksullarla, mazlumlarla, ezilenlerle’ attığını belirten birisinin eleştirilerini bir gün AKP iktidarına yönelteceğini tahmin edemediler. Nihayetinde o zamanlar da eleştiriyordu ancak yazılarının merkezinde değildi bunlar. Ben o gün söylediği ve yazdığı şeylerin arkasında olduğuna eminim, aynı zamanda katılıyorum da.

Liberal çevrelerin, Sırrı Süreyya’ya bakışı, 12 Eylül’de yapılan Anayasa değişikliği için yapılan Referandum’dan önce tamamen değişti. Taraf gazetesi yazarı ve Sırrı Süreyya’nın ‘irade hırsızı’ dediği Rasim Ozan Kütahyalı, Sırrı Süreyya’nın ‘evet’ oyu kullanacağını yazdı. Politik olarak çok doğru bulduğum bir cevap yazan Sırrı Süreyya, yazısını şu cümle ile bitirerek Boykot kararını açıkladı: “BDP'nin bu süreçte ortaya koyduğu iradeyle dayanışma halinde olduğumun ve yaygın, kolektif sosyalist iradeden ayrı davranmayacağımın bütün kamuoyu tarafından bilinmesini isterim."

Bu açıklaması ile liberal çevrelerle bağı bayağı zayıfladı. Sırrı Süreyya’nın, Radikal gazetesinde 7 Ocak tarihinde yazdığı ‘Sağdıç emeği’ adlı yazısında, “Yetmez ama Evet” kampanyasını eleştirmesi üzerine, DSİP Genel Başkan Yardımcısı Şenol Karakaş bir yazı yazdı. Yazı başlı başına uzunca bir eleştiriyi hak ediyor, bunu sonra yapacağım. Burada kısaca değinmek istiyorum.

Referandum, Evet ve Hayır ikilemi arasına sıkışmış bir mesele olmamasına rağmen, sürekli olarak ‘Boykot’ tavrı alanları ‘oyunuz aslında Hayır’cılara yarıyor’ söylemiyle Hayır’cı diye yaftalayıp Boykot dinamiğini görmezden gelmeye çalışıyorlar. Referandum’da Evet kendi içinde kategorize edilecekse eğer, Hayır da kategorize edilebilir. Sadece bir iki madde sebebiyle ‘Hayır’ diyenleri MHP’li olmakla yaftalamak, nasıl bir haldir anlamak güç. %42’lik hayır oyunun zengin kesimden geldiğini iddia etmek ise nasıl bir araştırmanın sonucudur, çok merak ediyorum. Yoksulların tümü evet oyu mu verdi? Tunceli halkının tümü zengin mi? Kürt illerinde BDP’ye destek olmak için Boykot kararı verip, Batı’da Evet oyu beklemek nasıl bir anlayıştır, bunun batıdaki Kürtlere Evet oyunun daha doğru olduğunu işaret etmekten başka bir anlamı var mı? Batıdaki Kürtlerden, Kürt sorunu yokmuş gibi ya da BDP’nin siyasal tavrını görmezden gelmelerini talep etmek nasıl bir faşizmdir? Sürekli bir darbe tehdidi algısını canlı tutmaya çalışarak, AKP’nin yaratmış olduğu zorbalığı ve yoksulluğu görmezden gelmek nasıl bir anlayıştır?

Sırrı Süreyya, “Yetmez ama evet” diyenlere çağrıda bulunmuş, onların da BDP ve sosyalist hareketlerin oluşturduğu ‘Emek ve Özgürlük’ cephesine destek vermesini istemişti. Bu desteğin gelmeyeceği Şenol Karakaş’ın yazısı ile anlaşıldı.

Karakaş’ın yazısında Sırrı Süreyya Önder’in ismini S.S. diye kısaltması ise ayrı bir saygısızlık. ’Askeri darbe yapmak ahlaksızlıktır’ diyen birini, aylarca darbe karşıtı, ordu karşıtı yazılar yazan birini şimdi darbecileri görmezden gelmekle suçlamak ‘ahlaksızlıktır’. Sen bunları boş ver Sırrı Abi ‘Yakarsa bu dünyayı garipler yakar.’

Ben, önümüzdeki seçimler öncesi, yetmez ama evet’çilere, Sırrı Süreyya’dan ödünç alacağım kavramla, slogan önerebilirim; ‘Dünyanın bütün sağdıçları birleşiniz’

Ahmet / 10 Ocak 2011 Pazartesi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder