15 Eylül 2011 Perşembe

Beyoğlu’na Dokundurtmayacağız

Beyoğlu uzun süredir köklü bir değişme uğruyor. Sermaye kendi ihtiyaçlarına göre, yüzlerce yıllık bir kültürün mirasını, yaşam biçimini yok ediyor. Bizleri de bu talanına kentsel dönüşüm adı altında inandırmaya çalışıyor. Kentsel dönüşüm dedikleri şeyin, bütün kentin -kamusal alanları dâhil olmak üzere- sermayeye dönüşmesi olduğunu biliyoruz.

Beyoğlu için bunun birçok örneği mevcut. Anadolu Han ve Anadolu Geçidi gözümüzün önünde kaybolup gitti! Ne mi oldu? Ayakkabı (Flo) mağazası! Markiz pastanesi ve Markiz Pasajı ne mi oldu? Pastane kapandı, yerine uluslar arası bir lokantanın şubesi açıldı. Pasaj ise artık bir elektronik ürünler (Darty) mağazası. Emek sineması ne mi oldu? Kapalı, neden kapandığı meçhul! Çevresinde çeperinde ne kadar bina varsa yutan, kaçak katları ile beraber aynı zamanda,caddeye doğru şişmanlayan Demirören Plaza İstiklal’in orta yerine konduruldu. Demirören Plaza bir “Ceviz ağacı” gibi ne polis onun farkında ne de zabıta… Tıpkı Gökkafes gibi (Süzer Plaza), onu da pek fark eden olmamıştı. Ama siz sit alanı olan Beyoğlu bölgesinde evinize çivi çaksanız izin almak zorunda kalırsınız. Cezası da cabası…

Yukarıda saydığımız örnekleri çoğaltabiliriz. Beyoğlu’na renk veren onlarca işletme, lokanta, sanat atölyesi, kültür merkezi kapandı ve yerlerine uluslarası şirketlerin şubeleri açılmaya başladı. Bir şehrin kültürü, yaşam biçimi gözlerimizin önünde yok ediliyor.

Diğer taraftan, zorunlu göçle bu kente sığınmış, yoksul Kürtlerin yaşadığı Tarlabaşı boşaltılmaya çalışılıyor. Burada yaşayan yoksul halkın, göçmen işçilerin, farklı cinsel kimlikteki ve yönelimdeki insanların, Romanların, Kürtlerin yaşam hakkı gasp ediliyor. Hatırlarsınız, Tarlabaşı semtinde Kürtlerden önce yaşayan Ermeniler ve Rumlar 6-7 Eylül pogromunda buradan sürülmüş ve mülkleri gasp edilmişti. O zamanlar Gayri Müslimlere silahla-zorla yapılanlar bugün yasalarla Tarlabaşı’nda yaşayanlara yapılıyor.

Beyoğlu’na renk veren esnaflarda kentsel dönüşüm meselesinden nasibini alıyor. Belediye, holdinglerin yüklüce yatırım yaptığı Tarlabaşı projesinin yanı başında, böyle bir Beyoğlu istemiyor ve her şeyi sterilize etmeye çalışıyor, işletmelere daha lüks yerler olmalarını dayatıyor. İşletmelerin havanın uygun olduğu günlerde dükkânların önünde koyduğu masalar ve sandalyeler, hukuk kuralları çiğnenerek tutanak tutulmadan kamyon kasalarına atılıyor. Geri iadesi nasıl olacak, sağlam olarak iade edilecek mi meçhul! Belediye topladığı masa ve sandalyelerle büyük bir çöplük yaratmış durumda. İşletmelerin kendi malzemesi olan her şeyin aynı şekilde iade edilmesi gerekiyor.

Sokak müzisyenleri de bu durumdan paylarını aldı. Kışın müziklerini icra edecek yerleri olmayan ve kültür sanat merkezi olma iddiası taşıyan Beyoğlu Belediyesi, Kışın herhangi bir imkân sağlamadığı müzisyenlere, sokakları da dar etmeye çalışıyor. Birçok müzisyenin enstrümanına el konuldu. Belediye başkanının “Herkes sokakta müzik yaparsa, önüne gelen orkestra kurar” cümlesini yorumlamayı sizlere bırakıyorum.

Tüm bunların dışında Beyoğlu, Sol çevrelerin de buluştuğu bir yer. Taksim Meydanı’nın trafiğe kapatılması, meydana cami inşa edilmesi, Meydan’ın eylemlere kapatılması projesi, Sol’un Beyoğlu’ndan arındırılıp, daha muhafazakâr çevrelere yer açılması anlamına da geliyor.
Anlayacağınız Beyoğlu Belediyesi bir taşla hepimizi vurmaya çalışıyor. Sokakları boşaltarak Tarlabaşı’nı yalnızlaştırmak ve buraya yapacağı hamlenin önünü açmak istiyor. Şimdi sokağa çıkma zamanı yoksa bir sabah uyandığımızda bir böceğe dönüşmüş olabiliriz!




7 Eylül 2011 Çarşamba - Ahmet Saymadi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder