21 Ağustos 2011 Pazar

BİZİ KİM KORUYACAK?

             BİZİ KİM KORUYACAK?


               Üyesi bulunduğumuz e-posta gruplarına geçtiğimiz günlerde bir e-posta düştü. İçeriğinde; son günlerde yaşanan operasyonlar ile ilgili,  İstanbul Demokratik Kent Konseyi’nin 21 Ağustos Pazar günü Saat 13.00’te Taksim Tramvay durağında kitlesel bir basın açıklaması yapacağı yazıyordu.  Başkaca çevrelerce ise Sosyal medya ağlarında; aynı yerde ve saatte; “Şehidine sahip çık, terörü lanetle İstanbul” adı altında bir eylem çağrısı daha yapılıyordu.

                Saat 13.00 civarlarında, Taksim Meydanı’nda 500’e yakın milliyetçi, bir o kadar veya daha fazla polis, bir miktar helikopter ve TOMA çoktan yerini almıştı. Taksim Meydanı’na Kent Konseyi’nin çağrısı ile gelen insanlar ise daha meydana varamadan polis tarafından “provokasyon” sebebiyle geri çevrilerek meydana alınmamıştı.

                   Polis her zamanki gibi iki ayrı kitleye iki farklı yöntemle yaklaştı. Kent Konseyi’nin çağrısı ile gelen kalabalık sağ duyulu davranarak BDP il binasına doğru yürüyüşe geçti ve basın açıklamasını il binası önünde yaptı. Polis hemen oracıkta toplanan kitleye alışık olduğumuz şekilde; Biber gazıyla, copla, fiziksel şiddetle saldırdı. Birçok insanı gözaltına aldı ve barışçıl bir basın açıklamasını daha “provoke” ederek kriminalize etti. Polisin saldırdığı kitlenin verdiği tepkiyi ise meşru müdafaa sayıyoruz…

                  Buraya kadar aslında pek alışık olunmadık bir sahne yok, her zaman ki polis her zaman ki biz… Ama asıl mesele diğer gruba karşı polisin aldığı tavırdı. Milliyetçi grup, polis tarafından kibarca uyarıldı, dağılmaları rica edildi. Grup, polis ağabeylerinin nasihatlerine uyarak dağıldı. Dağılıp evlerine gittiklerini sanmayın sakın.  15-20 kişilik gruplara bölünerek Taksim ve Cihangir sokaklarına dağıldılar. Eli sopalı (üzerlerinde başkaca ne gibi aletler olduğu meçhul) grup, slogan atarak ve etrafa sataşarak sokak sokak dolaştı. Polis ne mi yaptı? İzledi. Kimi yerlerde izlemedi bile… Birkaç saat Taksim’de terör estiren grup bir iki “münferit” arbede çıkardıktan sonra nihayet Taksim’i terk etti…

                   Beyoğlu sokaklarında Belediye ve Emniyet Müdürlüğü’nün ortak çabası ile masa ve sandalyelerin kaldırılmasının arka planında “rant” olduğunu biliyorduk. Ama sokaklarda kimlere alan açıldığını, kimlerin rahatça gruplar halinde dolaşmasını sağlayacak düzenlemeler yapıldığını bilmiyorduk. Bugün öğrendik!               

                    Hayatımda hiç bu kadar endişelendiğimi hatırlamıyorum!  Bir yandan polis sıkıştırıyor. Diğer yandan ise; medyanın ve siyasal iktidarın (Bu konularda gizli ortağı MHP dahil) güdümüyle sokağa dökülen sivil faşistler pervazsızca saldırıyor.  Tablo ürkütücü! Planlı olarak yapılmaya çalışılanın, çatışmanın sokaklara yayılmasını sağlamak olduğu açık ve bu durumun “düşük yoğunluklu” bir iç savaşa dönüşme riski yüksek.  

                 Bütün bu olanlar yaşanırken; "Öz savunma" kavramının ne olduğunu bir kez daha düşünmemiz gerekiyor. Sokaklara salınan faşistler, saldırmak için bizi arıyor, hem de polisin ve başkaca kolluk güçlerinin gözetiminde. Medya ve iktidar tarafından hedef gösterilen bizleriyse koruyacak kimse yok. Biz savunmasız yurttaşların; kendisini koruyacak tek gücünün yine kendisi ve kendi örgütlülüğü olduğunu, bugün pratik olarak, “İstanbul’un göbeğinde” bir kez anlamış olduk...

Durum ne kadar vahim olursa olsun; yine de dirençli olmak ve umudu dik tutmak zorundayız. Çünkü biz haklıyız!

Ahmet Saymadi / 21 Ağustos 2011 Pazar

             


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder