9 Temmuz 2011 Cumartesi

AKP’LİYSEN ALLAH BAŞKA KEDER VERMESİN!*


AKP’LİYSEN ALLAH BAŞKA KEDER VERMESİN!*

               Murat Belge, Ezgi Başaran (1) ile yaptığı söyleşide, Sırrı Süreyya Önder’in Metin Lokumcu ile ilgili olarak,  “Yetmez ama evetçiler ölen adamların ölümünden sorumludur” demiş. Ardından Sırrı Süreyya Önder Murat Belge’yi aramış “Ben böyle bir şey söylemedim” demiş. Murat Belge de özür dileyerek cevaben şöyle demiş: “Benim açımdan asıl sorun, onun da böyle konuşanlarla aynı paralelde davranmasıydı.” (2) Birden aklıma geldi; 01 Haziran tarihinde facebooka böyle bir ileti yazmıştım, şöyleydi: “Bir gün AKP'den hesap soracağız. Ama AKP'ye yardakçılık eden liberallerden iki kere hesap soracağız. Metin Lokumcu'nun katline ortak olduklarını onlara hatırlatacağız... Yetmez ama..."  Metin Lokumcu’nun öldürülmesine duyduğum öfke ile yazmışım. Sanırım Murat Belge beni takip ediyor! 

              Ben de Murat Belge’nin röportajında söyledikleri ile ilgili bir şeyler söyleyeyim, madem kendisi bizi anmış! Önce, “13 Haziran sabahı memnundum” cümlesi ile başlayalım. Aranızda 13 Haziran sabahı halinden memnun olan var mıydı? Seçim barajına, engellemelere rağmen Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu 36 vekili meclise taşımayı başarmıştı. Ama ortada bir 326 (Çalınan vekillikle artık 327) vardı. AKP’nin yaptığı onca zulme rağmen, seçimden başarı ile çıkması karşısında insan nasıl halinden memnun olabilir, ben anlamıyorum!

          Murat Belge sonra bir bakmış, aaa ne görsün “Baktım BDP ve AKP dövüşmekteler.” Hatip Dicle’nin yerine Oya Eronat meclise gidecek, KCK tutuklusu vekiller tahliye edilmeyecek, yüz binlerce insanın iradesi yok sayılacak, askeri operasyonlar devem edecek,  insanlar yine saçma nedenlerle KCK adı altında tutuklanmaya devam edecek, BDP’de buna sessiz kalacak! Kürt Özgürlük Hareketi Olanca samimiyetiyle barış için elinden geleni yaparken, AKP’nin yaptığı saldırıları görmeyip durumu “dövüşmek” gibi algılamak, dövüşmemelerini isteyen birisi için bile zorlama bir tespit.

           Usanç içine düşen Murat Belge devam ediyor: “hep aynı monoton sorunlar içinde döndüğümüzü görüyorum. Sorunlar aynı, sorunlara reaksiyon biçimleri aynı, insanların birbirini suçlama şekilleri aynı…” Bir yerde haklı; 40 yıldır (daha fazla olması kuvvetle muhtemel) Kürt halkına uygulanan inkâr ve asimilasyon politikası, İşçilere ve emekçilere uygulanan sömürü, kadınlar üzerindeki baskılar değişmiyor.  Değişen ise mücadele dinamikleri, Kürtler kendilerine yapılanları kabul etmiyor ve değiştirmek için topyekün mücadele ediyor. İşçi sınıfı gücünün farkına varmaya başlıyor. Kadınlar neredeyse her gün sokaklarda. Bir yerde daha haklı; Erkek egemen düzene, burjuvaziye, tekçi devlet yapısına suçlamalarımız aynı!

             Diğer sol liberal çevreler gibi Murat Belge’de içinde bir korku taşıyor: “Mesela şimdiye kadar bir darbe olması gerekiyordu, olmadı.” Bu ordunun ABD’den icazet almadan darbe yaptığı ne zaman görülmüş. ABD’den icazet kanalları AKP’ye çalışırken biz neden darbe korkusuyla yaşayalım? Darbe olmadı dokuz yıldır, peki sömürü ilişkilerinde bir değişiklik var mı? Yok. Askerin baskısını aratmayan (Gelen gideni aratır.) Polis ne peki?  Biz uzun zaman önce zaten bu ülke bir polis devleti demeye başlamıştık. Ordu yerini başka bir silahlı güce polise bırakırken, AKP orduyu zayıflatıyorum tezi ile rant sağladı. Artık hayatımızda darbe yapmasına bile gerek kalmayan, hayatımızın her anını TMK ile cehenneme çevirebilen bir polis ve sürekli sıkıyönetim halimiz var. Polis despotizminden de bahseden Murat Belge, polisin hükümete bağlı olduğunu ve AKP’nin polis teşkilatında çok örgütlü olduğu gerçeğini atlıyor. Polisin asılsız suçlamalarla tutukladı insan sayısı yakında 12 Eylül’ü geçecek! Ama neyse ki darbe yok!

                Devrim meselesi var bir de; “Türkiye öyle tuhaf ki, birinin muhafazakâr olması için önce devrim yapması gerekiyordu. Ki onlar da onu yaptı. Askeri geriletme meselesi bayağı devrim.” Birikim dergisinin Ekim/Kasım 1979 tarihli ayısının 18. Sayfasında şöyle bir değerlendirme var: “siyasal gelişmeler bir iktidar krizi eksenindedir. Kapitalist mülk sahibi sınıflar ile geleneksel üretim düzeninin orta büyük mülk sahibi sınıfları arasında, büyük bürokrasi ve ordu komuta kadrolarının da katıldığı bu mücadele, mevcut siyasal düzenin üst kurumları içinde cereyan etmektedir.  Toplumun iki ayrı cepheye ayrıştığı bu mücadele sürecinde devletin bürokratik aygıtı, hatta güvenlik güçleri toplumdaki genel saflaşmaya bağlı olarak ayrışmaya başlamış, bizatihi devlet aygıtının kendisi “Mücadele Alanları”ndan biri olmuştur.” Tespit çok tanıdık değil mi? 1979’ta burjuvazinin iki kutbu arasındaki devlet aygıtına sahip olma mücadelesi ve iktidar krizi, 2011’de devrim diye nitelenebiliyor! Ben devrim göremiyorum, ya siz?

              Murat Belge söyleşisinin en can alıcı yeri ise Metin Lokumcu için kurduğu cümleydi: “Yalnız, Hopa’daki gariban adamın bu kadar heyecanlanacağı bir durum yoktu. Biraz da yapay olarak pompalanan, ucu Ergenekon’a uzanan bir gerginlikti.” Burası ile ilgili çok söz söylendi, Karadeniz’de HES’lere karşı verilen mücadeleyi ve mücadele veren örgütlerin geleneksel yapılarını da iyi bilir Murat Belge. Karadeniz’de verilen mücadeleyi, Ergenekon’a bağlayarak, hem Karadeniz’de yapılan doğa tahribatını görmezden geliyor, hem de orada mücadele eden insanlar ile ilgili iftirada bulunuyor.    

              Röportajda Murat Belge’nin seçim sabahına kadar AKP’ye oy verme eğiliminde olduğunu anlıyoruz: “Yani seçimde bütün bu geçmişten ötürü yine AKP’ye oy verecek bir kafadaydım. Ama seçim sabahı uyandığımda AKP’ye oy veremeyeceğimi hissettim. Ve oy kullanmadım.” Kendini komünist diye tanımlayan birisi hangi dayanaklarla AKP’ye oy verir anlamak mümkün değil. AKP kısaltmasındaki “K” harfini komünist olarak algılamış olabilir mi?

              Cevaben yazdığı yazıda referandumda “hayır” oyu verenlerle ilgili olarak: “hayır” demenin, “hayır” oylarının sayısını yükseltmiş olmanın, Ergenekon mücadelesi veren kesimin işine yaradığı, durumun nesnel olarak böyle olduğu, bu sonucu verdiği kanısındayım.” Demiş. Peki, “yetmezinden evet” kimin işine yaradı. Referandum günü sonuçlar değerlendirilirken, evet oylarını AKP’nin başarısı ve desteği gibi yorumladılar mı?  

               Murat Belge’nin yazısında vurguladığı ve benim de katıldığım bir nokta var: “Bir bakana yumurta atan öğrencileri düşün… Niçin darbeler iyidir diyen Süheyl Batum’a atmıyorlar?” Sol, sosyalist çevreler AKP’ye gösterdikleri tepkiyi aynı şeklide CHP’ye de göstermeliler. Burjuvazinin iki ayrı kanadından birine tepki gösterilmemesi birinin üstü kapalı da olsa tercih edildiği anlamına gelebilir. Böyle bir tutumdan dikkatle kaçınmak gerek.  

               Bir de tabi Murat Belge’ye destek cephesi var. Sürekli olarak “AKP zaten muhafazakâr sağ bir parti, AKP’den bu kadar çok şey beklemenizi anlamıyoruz!” (3) diyorlar. Bizim bir şey beklediğimiz yok ama sizin dolaylı da olsa AKP’yi desteklemenizi anlamıyoruz. Tayyip Erdoğan’ın tarihe geçmesi için Kürt sorununu çözmesini istiyorlar; Tayyip Erdoğan zaten tarihe geçti, nasıl geçtiğini bu ülkenin yoksullarına, ezilenlerine sorun onlar anlatır!


Ahmet Saymadi / 09 Ağustos 2011 Cumartesi


                               




 *    Başlık cümlesi, Sırrı Süreyya Önder’den.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder