Bu sadece bir 27 Mayıs gecesi yazısı. Geçen
yıl 27 Mayıs Pazartesi gecesi bir arkadaşım arayıp, ¨Yetişin parka girdiler,¨
demişti. Evden çıkmadan olayı hem Twitter’a ve Facebook’a yazdım, hem de e-posta gruplarına ilettim.
Parka gittiğimde Mustafa adlı bir
arkadaşımız dozerin önünde oturuyordu ve orada sadece 15 – 20 insan vardı.
Yıkıma gelen ekip yıkıma devam etmek istiyordu, ama ısrarımız ve kararlılığımız
sonucunda bıraktılar. Yıkım şirketinin görevlileri muhtemelen, ¨Şimdi gece gece
bu çevrecilerle uğraşmayalım, sabah gelir tekrar yıkarız,¨ diye düşündüler
sanırım. Birkaç polis ekibi ise uzaktan bakıp gitti. O dozerin yıkma işlemini
bırakıp, ¨geri gitmesi¨ tarihimizde bir dönüm noktasıdır. Bir geri adım attırma
hikayesinin başlangıcıdır...
Yıkım ekibindekiler sadece kaldırım
genişletme çalışması yaptıklarını, parka dönük bir işlem yapma talimatı
almadıklarını söylemişlerdi. Bizler şirket görevlilerine inanmamıştık. Çok
sonraları Kamer İnşaat’ın sahibiyle Muammer Güler arasındaki ses kayıtlarının
internete düşmesiyle aslında o anda parkı yıkmaya değil, kaldırımı genişletmeye
geldiklerini öğrenecektik. Ses kaydına göre, ¨İstanbul’un Kadir Abisi¨ durumu
yönetememişti, herkesi ortada bırakmıştı. Uzun vadede parkı da yıkmayı
planlayanlara karşı, kaldırım genişletme işine karşı verdiğimiz bu tepki ya da erken
alarm Gezi Parkı’nı kurtaran bir şeye dönüşecekti. Tıptaki erken teşhis gibi
bir şeydi o gece yaşanan.
O gece verilen
bu küçük tepki bir anda oraya onlarca insanı toplamayı başarmıştı. Öyle bir etkileşim yaratmıştı ki, şaşırıp
kalmıştık. Yazarın ¨Ben Afrika'da
kanat çırpan kelebeğin, Kuzey Amerika'da yarattığı kasırgayı istiyorum,¨ cümlesi
karşılığını Gezi direnişinde bulacaktı. Tabi Gezi direnişi öncesinde yapılan
yüzlerce küçük çalışmanın bu kasırgayı hazırladığına şüphe yok. İmza
kampanyalarından, şenliklerinden, film gösterimlerinden daha doğrusu, daha
pasif eylem ve etkinliklerden ümidini kesenler o gün yanıldıklarını fark
ettiler. Çünkü yapılan her şey bir yerlerde birikmişti, o gece oraya bir saat
içerisinde o kadar çok insanın gelmesinin sebebi buydu. Parka gelen herkes,
parkı bekleyen kaderi önceki çalışmalardan biliyordu. Ortada ilmik ilmik
örülmüş bir mücadele vardı...
27 Mayıs gecesi
oraya giden bizler nasıl bir
olayın başlangıcının içerisinde yer aldığımızın farkında bile değildik. O an
sadece parktaki yıkımı durdurmaya çalışıyorduk, hepsi bu. Amiyane tabirle ifade
edecek olursak, mesele sadece üç ağaçtı...
Evden çıkmadan önce bilgisayardan Game of
Trones dizisini açmış, izleyememiştim. Tekrar bilgisayarı açtığımda dizinin alt
yazısı #DirenGezi ile başlıyordu. Tarih bir kırılma yaşamıştı artık...
Herkes gizliden gizliye bir heyulayı, Gezi’yi
konuşuyordu, gözle görünmeyen bir öfke ve özlem vardı havada... İnsanlar parka
gidip saatlerce oturuyor, direniş günlerini yad ediyor, parktaki anılarını
birbirine anlatıyor. Parkta birbirlerine yer tarif ederken, ¨Bizim çadırın
oradayım,¨ diyor. Siz bakmayın başlıkta yer alan film repliğine, ¨Sene geçen
sene¨ lafına; hikaye geçen senede kalmadı, hala devam ediyor. Ve bu hikaye, bizim
hikayemiz...
Ahmet saymadi / 27 Mayıs Salı 2014
Ahmet saymadi / 27 Mayıs Salı 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder