27 Mayıs 2014 Salı

Sene, geçen sene!



Bu sadece bir 27 Mayıs gecesi yazısı. Geçen yıl 27 Mayıs Pazartesi gecesi bir arkadaşım arayıp, ¨Yetişin parka girdiler,¨ demişti. Evden çıkmadan olayı hem Twitter’a ve Facebook’a yazdım,  hem de e-posta gruplarına ilettim.

Parka gittiğimde Mustafa adlı bir arkadaşımız dozerin önünde oturuyordu ve orada sadece 15 – 20 insan vardı. Yıkıma gelen ekip yıkıma devam etmek istiyordu, ama ısrarımız ve kararlılığımız sonucunda bıraktılar. Yıkım şirketinin görevlileri muhtemelen, ¨Şimdi gece gece bu çevrecilerle uğraşmayalım, sabah gelir tekrar yıkarız,¨ diye düşündüler sanırım. Birkaç polis ekibi ise uzaktan bakıp gitti. O dozerin yıkma işlemini bırakıp, ¨geri gitmesi¨ tarihimizde bir dönüm noktasıdır. Bir geri adım attırma hikayesinin başlangıcıdır...

Yıkım ekibindekiler sadece kaldırım genişletme çalışması yaptıklarını, parka dönük bir işlem yapma talimatı almadıklarını söylemişlerdi. Bizler şirket görevlilerine inanmamıştık. Çok sonraları Kamer İnşaat’ın sahibiyle Muammer Güler arasındaki ses kayıtlarının internete düşmesiyle aslında o anda parkı yıkmaya değil, kaldırımı genişletmeye geldiklerini öğrenecektik. Ses kaydına göre, ¨İstanbul’un Kadir Abisi¨ durumu yönetememişti, herkesi ortada bırakmıştı. Uzun vadede parkı da yıkmayı planlayanlara karşı, kaldırım genişletme işine karşı verdiğimiz bu tepki ya da erken alarm Gezi Parkı’nı kurtaran bir şeye dönüşecekti. Tıptaki erken teşhis gibi bir şeydi o gece yaşanan.

O gece verilen bu küçük tepki bir anda oraya onlarca insanı toplamayı başarmıştı. Öyle bir etkileşim yaratmıştı ki, şaşırıp kalmıştık. Yazarın ¨Ben Afrika'da kanat çırpan kelebeğin, Kuzey Amerika'da yarattığı kasırgayı istiyorum,¨ cümlesi karşılığını Gezi direnişinde bulacaktı. Tabi Gezi direnişi öncesinde yapılan yüzlerce küçük çalışmanın bu kasırgayı hazırladığına şüphe yok. İmza kampanyalarından, şenliklerinden, film gösterimlerinden daha doğrusu, daha pasif eylem ve etkinliklerden ümidini kesenler o gün yanıldıklarını fark ettiler. Çünkü yapılan her şey bir yerlerde birikmişti, o gece oraya bir saat içerisinde o kadar çok insanın gelmesinin sebebi buydu. Parka gelen herkes, parkı bekleyen kaderi önceki çalışmalardan biliyordu. Ortada ilmik ilmik örülmüş bir mücadele vardı...

27 Mayıs gecesi oraya giden bizler nasıl bir olayın başlangıcının içerisinde yer aldığımızın farkında bile değildik. O an sadece parktaki yıkımı durdurmaya çalışıyorduk, hepsi bu. Amiyane tabirle ifade edecek olursak, mesele sadece üç ağaçtı...

Evden çıkmadan önce bilgisayardan Game of Trones dizisini açmış, izleyememiştim. Tekrar bilgisayarı açtığımda dizinin alt yazısı #DirenGezi ile başlıyordu. Tarih bir kırılma yaşamıştı artık...

Herkes gizliden gizliye bir heyulayı, Gezi’yi konuşuyordu, gözle görünmeyen bir öfke ve özlem vardı havada... İnsanlar parka gidip saatlerce oturuyor, direniş günlerini yad ediyor, parktaki anılarını birbirine anlatıyor. Parkta birbirlerine yer tarif ederken, ¨Bizim çadırın oradayım,¨ diyor. Siz bakmayın başlıkta yer alan film repliğine, ¨Sene geçen sene¨ lafına; hikaye geçen senede kalmadı, hala devam ediyor. Ve bu hikaye, bizim hikayemiz... 

Ahmet saymadi / 27 Mayıs Salı 2014



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder